Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla.
En büyük hamdler ve senalar Rabbimiz’e (celle celalühü). En güzel salat ve selamlarda Efendimiz
aleyhissalatu vesselam ve aline olsun.
İnsan neden doğar? Nasıl yaşar? Nasıl ölür?
Ah bunları bir bilebilseydik ya da bilmemiz gerektiği zaman öğrenebilseydik bir şeyler değişir miydi acaba hayatımızda? Yaşadığımız acı, pişmanlık ve keşkeler adına bir farklılık olur muydu acaba? Bence olurdu, hem de muhakkak olurdu. Her zamanında ve bilinçli yapılan güzel şeyler gibi. Düşünsenize bir zamanlar biz yoktuk burada. Kendi küçücük dünyamızda mutlu mesut yaşarken ansızın çıktık geldik şu dünya denilen iki kapılı hana ve hayat yaşamaya başladığımız andan itibaren başladı artık bizim için.
Günler bir bir geçerken hayatın evreleri de biz yaşadıkça, yaş aldıkça değişti. Kimi zaman mutluluktan ağladık, kimi zaman acıdan. Kimi zaman içimizdeki hayat ışığı söndü, kimi zaman da her yerden güneşler doğdu dünyamıza. Kimi zaman dereler tepeler aştık, kimi zaman da düz yolda şaştık. Bu hayat yolculuğunda kimi zaman içimiz içimize sığmadı güzel duygularla taştık, kimi zaman da ufacık bir dertten karalar bağladık. Ama işte hayat bu. Düşe kalka güle ağlaya geçecek bir hayat. Şu an kaç yaşında olursak olalım biliyoruz ki gün gelecek geldiğimiz gibi gideceğiz bu dünyadan. Heybemize doldurduklarımızla, sırtımıza yüklendiklerimizle. İşte onun için diyorum ya şu hayata geliş sırrını zamanında öğrenebildik mi? Anlıyoruz ki bu dünyaya boşuna gelmemişiz biz. Yaşadığınız şu hayatta yüklendiğimiz görevlerimiz, sorumluluklarımız ve bize biçilen bir sürecimiz var işte demem o ki biz bu görevleri ömrümüzün hangi sürecinde başlattık ya da daha başlatamadık. Umarsızca bekliyoruz…
Hayatın daha başında mıyız ya da yarıladık mı? Yoksa sona çok az mı kaldı bilmiyoruz. Eğer sorumluluklarımızı zamanında başlatabildiysek ne mutlu ne güzel rabbim bu yolda görevlerini yapanlara daha bir aşkla şevkle yapabilmeyi daim etsin. Yok eğer hala bekliyorsak gerçeklerden bir haber yaşıyorsak ya da bildiğimiz halde erteliyorsak acil bir şeyler yapmamız lazım diyorum. Aslında sirenler acı acı çalıyor duymuyor muyuz yoksa? Duymamaya imkan yok ama hala duymamakta ısrar ediyorsak eğer kulaklarımızı tıkayan bir şeyler var demektir. Lütfen bunları dikkate alalım ve kulaklarımızı tıkayanlardan kurtularak görev sürecimizi başlatalım artık. Geç kalmış olabiliriz ama geri kalmış değiliz. Bunu unutmayalım. Dün geçti, yarından haberimiz yok ama bugünümüz var ya bugünümüz işte onu hiç kaçırmayalım. Hemen bir niyet bir tövbe, çıkaracaktır bizi gökyüzüne. Yeter ki içten olsun, samimi olsun. Yüreğimizden kopsun gelsin. Rabbim ben geldim kapına desin. Zira rabbimizin rahmeti her şeyi kuşatmıştır.. Bize olan merhameti şefkati bütün annelerin şefkatinden daha fazladır. “Bana bir adım gelene ben bir arşın gelirim. Bana yürüyerek gelene ben koşarak gelirim.” diye buyuran rabbimiz bizi duymaz mı sanıyoruz? Sakın yarına atmayalım bu kararımızı tamam mı? Her şeyi hep yarına atıyoruz ya… Ama ya yarın gelmezse? Ya güneşin doğuşunu bir daha göremezsek? Ya ben geldim Allah’ım diyecek kadar vaktimiz kalmazsa… İşte onun için gelin bu anımızın kıymetini bilelim. Çünkü giden bir daha gelmeyecek!… Mutlu anlar ve mutlu yarınlar hepimizin olsun. Allah’a emanet olun.