Ucu kırılan kurşun kalemim her seferinde bıçağımla ona verdiğim acıya rağmen hiç şikayet etmeden, verdi yeni ucunu bana. Dedim ki bir kalem bile olamadım… Kırılması, azalması, bitmesi sorun değildi onun için. Sanki bütün zorluklara rağmen güçlüydü, canı içinde saklıydı ve açtıkça yenileniyordu. Sivrilen ucuyla ben senin için buradayım diyordu:
“Buradayım, yaşıyorum. Tükenene kadar ve tükendikten sonra da yazılarında ve çizimlerinde seninleyim. Üzerimdeki o çizikler ve yontulmuşluklar verdi bana hayatın anlamını. Kullanıldım, bazen fırlatıldım bazen düşürüldüm istenmeden. Çoğu zaman fark edilmedim diğerlerin arasında, çünkü ne çok kırılgandım ne de çok gösterişli. Normaldim ben, ortalama bir eşya. Hayatını sessizce yaşayan bir kalemim. Hayatım sizin için bir anlam ifade eder mi bilmesem de…”
Uzun süre kullandım onu hem de çok uzun. Anlayabilseydim onun değerini, belki raf aralarında tozlatmazdım. Yenilerini alıp onlara da aynısını yapmazdım. Değerini bilememek bir kalemin, çabuk sıkılmak bir şeyden ve yenisini istemek… Bu durum, hayat için de aynı değil mi?
Artık her şeyin değerini bilmek istiyorum. Bir kalem, bir karınca, bir yara, bir soğan kabuğu, bir sandalye vidası… Hepsinden çok sayıda olsa da her biri tek tek çok özel aslında… Hepsinin yeri ayrı. İnsan gibi…